Noel
kapıyı çalınca!...
Kendi
değerlerine sahip çıkmayan, her defasında başkalarının
isteklerine göre ayar verilen bir konuma merak salınmış
gidiliyor. Bu gerçeğin bir yenisine, Otuz dört haftalık
ligin ilk devresinin on sekiz haftada bitirilmesi ekleniyor.
Yani, bir hafta rota ile ‘tatile’ erken girme isteği
birileri tarafından isteniyor, her nedense
‘olmazsa olmaz’ mantığı ile hareket edilerek geçmiş
dönemlerde olduğu gibi hareket edilip, lig bir hafta öncesine
çekiliyor.
Her yıl bu durum tekrarlanır. Takvim yaprakları Aralık ayının
üçüncü haftasını gösterdiğinde müsabakalara geçici
olarak nokta konuluyor. Şimdi onlar, yeni yılın Ocak ayında
buluşmak üzere ayrıldılar. Tek düşünce var,
yabancıların (içimizdeki yabancılar dahil) yılbaşı (noel)
tatilini istediği yerde geçirmeleri tabii.
Bu
onların yaşamlarının bir parçası olarak gözükebilir ve
birilerine göre de bu davranış şekli gayet normal karşılanabilir.
Fakat, hareket şekli bizim için hiçte sıradan bir davranış
olmamaktadır. Madem inancı gereği böyle bir davranış içerisine
gidiliyor o zaman sorulması gerekmez mi; hassasiyetin böylesi
kendi dini bayramlarımızda niçin gösterilmiyor?
İçinde
bulunduğumuz süreçte yaşanan böyle bir durumda, rahatsızlık
boyutu sadece futbolcuları değil,
teknik direktör ve seyircileri de yakından
ilgilendiriyor. Ülkemizin dört bir yanında oynanan maçlara,
gitmek ve dönmekte belli süre gerektiriyor.
Bu zamanı sadece maç saati ile sınırlamak mümkün
değil. Müsabakanın oynanacağı ana
kadar bir çok olay yaşanır. Kampta yer alan
isimlerin, günlük hayat akışlarına sınırlama getiriler.
Özverili davranışın bir kaynağı vardır o da oynanacak
maça eksiksiz olarak motive olmaları. Kazanma adına haklı
olan bu davranışa bazen büyük haksızlıklar yapılır.
Öyle
zamanlar olur ki, insanlar ailelerinin yanlarından olmak
isterler. İşte bu günlerden biride dini bayramlardır.
Rakamlara çoğunluğu müslüman olarak yansıyan ülkemizde,
inancı gereği, bayramları aileleri ile birlikte geçirmek
isteyen insanlar,
profesyonelliğin vermiş olduğu gerekliliği olarak,
bayramları takımları
ile birlikte geçirmek zorunda kalırlar.
Bir
tarafta yılbaşı tatilini ülkelerinde geçirmeleri için
bir-kaç yabancı için düzenlemiş lig takvimi, diğer
tarafta kendi ülkesinde bayramını yaşayamayan kesim. Bu
tanım, uysa uysa çifte standart tanımına uyar!
Böyle
bir programın uygulayıcısı ise Lig takvimini hazırlayıp,
uygulamaya koyan Futbol Federasyonu. Onlara sorsan eminim
sorunun muhatabı UEFA der, işin içinden sıyrılır çıkarlar.
Avrupa Kupasında yer alan bir takımımızın maçının
ertelenmesi gibi bir kararı (Denizli-Ankaragücü) biz kendimiz verebiliyoruz da , sadece
azınlıklar mutlu olsun diye ligi ileri veya geri kaydırabiliyorsa
bu çifte standardın hangi tanımına uyar.
Doğrusu merak ediyoruz; biz ne zaman aklımızla hareket
edeceğiz? Bunun cevabı geçmişte olduğu gibi şimdide tartışma
götürür. Bir sezon geride kalırken öyle olaylar yaşadık
ki, bu tartışmalara bir başka boyutu teşkil eder.
27.12.2002
Hüseyin
ÖZTÜRK
|